Kısa Kısa...

*Pek çok şeyi ‘Yazmalıyım bunu!’ diye attım cebime ama işte hayat telaşı, koşturmaca derken hep erteledim. Dağıldı zihnim, unuttum, atladım. Yaşadığımla kaldım.
Belki öylesi en makbuldür, kim bilir… Yine de iz bırakmak istiyor işte insan…

*Fikret Kızılok, Attila İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve daha nicesi… Sonbaharda bizi bırakıp gidenler… İyiki bu dünyadan geçmiş dedirtenler…‘Çoğalmak neyse ne, azalmak zor!’ demiş ya şair…

*Bienal’den söz edecektim. 12.İstanbul Bienali. 13 Kasım’a kadar devam ediyor. İstanbul Modern’e mutlaka gidilmeli derim:) Antrepo 3 ve Antrepo 5 için birer gün ayırıp rahatça gezmek gerekiyor ama. Sonra Arter’deki Kutluğ Ataman sergisi; yalın ve çarpıcı! Ve bence en gezilesi, Salt Beyoğlu’ndaki çalışmalar. İstanbul’a dair belge, video, kompozisyon… İstanbul’un farklı yüzlerini başka başka gözlerden görmek isteyenler kaçırmasın:)

*Ege’nin insana iyi gelen bir yanı var. Ruhu doyuruyor sanki, dinlendiriyor… Ekimin ilk hafta sonu Eski Foça’ya gittim, çok sevdiğim iki arkadaşımın düğünü için. Düğün dernek, arkadaşlarımın mutluluğu, kalabalık…. Ve bana ne iyi geldi o dinginlik, Eski Foça’nın o tertemiz hali ve ferahlığı! Ege rüzgarı dinlendiriyor insanı… Kaçmalı ara ara, yenilenmeli:)

*Daha evvel okumadığım yazarlarla tanışınca, etkilenince herkese anlatmak, ‘ Ben geç kaldım, aman siz hemen koşun okuyun!’ demek istiyorum:)
Murat Uyurkulak’a geç kalmışım mesela. Tol’la tanıştım kendisiyle. Sarsıcı, güçlü bir roman. Sonrasında Bazuka’yı okudum bir solukta, öykülerini. Keskin bir kalem, iyiki okumuşum hissi verenlerden:)
Ve Hakan Günday. Az’la başladı yolculuğumuz, halen devam ediyor. Ve her cümlesi nasıl da içimde dolanıyor! Sert, sarsıcı, mideme yumruk gibi inen sözcüklerle anlatıyor Derdâ’nın romanını.

*Geç de olsa oturdum Kaybedenler Kulübü’nü izledim geçtiğimiz Pazar. Hem de yağmur yağıyordu, evde çayım elimde film izleme keyfini yaşamamıştım ne zamandır. Kaybedenler Kulübü pek yaraştı battaniye-film-çay keyfine! Diyalogları ve karakterleri oldukça güçlü. Bazı cümleler dolandı kafamın içinde, ilişkiler, sorumluluklar ve hayat üzerine düşündürdü…

*Ve bu ayın belki de en güzel etkinliği! III. Richard’ı izleyebilen şanslı insanlardan oldum:) Kevin Spacey’i sahnede izlemek oldukça güzeldi. Oyuncular, dekor, ışık, müzik… Tek kelimeyle muazzam bir prodüksiyondu! Oyun sonrası Taksim’e doğru yürürken, izlediğimiz, gördüğümüz veya duyduğumuz bir eserden payımıza düşen o tutkuyu düşündüm. O tutkuyu, o güçlü duyguyu bize aktarabilen insanları… İyiki sanat var yeryüzünde, dedim, iyiki sanat var!

*Bu aylar okumak için çok ideal geliyor bana. Günlerin griliğinden, yağmurdan ve yalnızlıktan kaçıp hikayelere sığınmalı… Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları romanını okuduk arkadaşlarla ve üzerine sohbet ettik. Hikayenin mekanına, Nişantaşı’na gittik ve romandan bize kalanlar üzerine konuştuk. Hem kitaplar hem de dostlar… Ne kıymetliler:)

*Uykusuz gecelerimin sırdaşı Tanpınar… Tanpınar şiirleri… Rüya, zaman, mekan ve eşya üzerine düşündürdükleri… Okunmalı.

*Eylül toparlandı gitti işte,
Ekim falan da gider bu gidişle.
Tarihe gömülen koca koca atlar,
Tarihe gömülür o kadar.
’ demiş ya Turgut Uyar… Öyle işte…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osman ve Yeniden Kitap Kulübü

Ev...

Hafta Sonu Yeşil Bir Kaçış: Ortanca Evleri