Her Ömür Yarım Bir Hikaye Nihayetinde!

‘Gece oğlu gelmiş, o turmuşlar 3’e kadar, sohbet etmişler. Göğsüm ağrıyor demiş hafiften, dolanmış biraz evin içinde. Geçer demiş, yorgunluktandır. Sonra yatmışlar. Sabah ezanı namaza uyandırmaya gitmiş eşi yanına, ‘Hacı!’ demiş ‘Hadi uyan.’ Seslenmiş seslenmiş, ses vermemiş. Ölmüş yatağında…’ diye anlattı annem şaşkın bir ifadeyle.

Bayram sabahıydı. Hem ‘tatil yahu uyusam azıcık’ hem de’ bayram sabahı ne uykusu yahu’ sesleri içimde, mahmur mahmur güne başlamaya çalışırken ölüm haberi duyunca kalakaldım öylece. Yüzünü anımsamaya çalıştım. Kocaman bir bahçede yürürken, en son yıllar evvel gördüğüm bembeyaz sakallı, güleç yüzü geldi aklıma. O bahçe nasıl da kocaman gelirdi bana, çocukken. Hiç bitmez sandığım, etrafı fındık ocaklarıyla dolu uzun taşlı bir yoldan varılırdı. İki katlı o köy evi, avlusu ve bahçesiyle ilkokulda resim derslerinde yaptığımız o uzak evlerin bendeki canlı karşılığıydı. Ve bahçesinde elinde ufak bir değnekle dolaşan Hacı Amca... Eski, bulanık bir anı...

O bayram öğleden sonrasında, o kocaman sandığım bahçenin hiç de öyle büyük olmadığını farkettim oysa! Avlunun her yanında insanlar vardı ve evin önünde bir cenaze yıkama aracı. Erkekler bahçeyi doldurmuştu. Arabadan yana çeviremedim kafamı, annemle içeri girdik hızlı adımlarla. Ağıt yakılıyordu. Yaşlı teyzeler, tanıdık yüzler, anımsar gibi olduklarım... Sessizce bir köşeye oturdum, başımdaki yemeniyi çekiştirdim, ne diyeceğini bilmeyen insanlara özgü bir halde belleğimi yokladım.
Çocukluğumun yemyeşil bahçelerinde dolaştım. Ve anladım ki ölümün uğradığı toprakta, insan olgunlaşıyor, yetişkinliğe varıyor bir anda. Çocukluk, ölümün bir oyun gibi geldiği, kimse bizi bırakıp gitmeyecek sandığımız o masal ülkesi...

Bazı ölümler nasıl da yarım bırakıyor çocukluğumuzu...

Ve hayatımıza değen her ölümle nasıl da yaralanıyor içimizdeki çocuk...

‘Uykusunda, yatağında ölmüş ama.’ Diye düşündüm. ‘ Acısız bir ölüm... Allah ölümün bile hayırlısını nasip etsin!’

Ne bilinmez bir yolculuk ölüm!

Bir an geliyor, sonrası yok...Bir anda kesiliveriyor hikaye. Yapacakların, planladıkların, hayal ettiklerin... hepsi kaybolup gidiyor.

Bir insan gidince ona dair pek çok şey de siliniyor aslında. Herkesin belleğinde ne kaldıysa o kadar yaşıyorsun... Herkes kendince yeniden, yeniden yaratıyor senin ömrünü, anlattıklarıyla, hatırladıklarıyla... Özünü alıp gidiyorsun bu dünyadan...

Ne garip... Hiç tamamlanmıyor senden kalanlar...

Çocukluğumun o kocaman bahçesinde helallik alındı sonra. Sırayla yüzüne son kez baktı en yakınları... Sonra o kalabalık camiye doğru yürümeye başladı. Yeşil örtülü tabutu omuzlayan oğlu, çocukluğumun o uzun boylu, iriyarı abisi nasıl da küçük bir çocuk gibi göründü gözüme!

Arkalarından baktım. Bahçede dua okunmaya başladı.

Neler planlamıştı bu bayram sabahı için acaba diye düşündüm...Kimlerle bayramlaşacaktı, kimleri bekleyecekti o avluda...

Ah ölüm...

Nasıl da acıtıyorsun çocukluğumun canını!

Ve nasıl yarım bırakıyorsun bizi...

Nihayetinde, her ömür yarım bir hikaye...

Ötesi yok.

Yorumlar

  1. Geride kalanların hafızasında kaldığın kadarıyla yaşıyorsun...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osman ve Yeniden Kitap Kulübü

Ev...

Hafta Sonu Yeşil Bir Kaçış: Ortanca Evleri